İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. Hoşgeldiniz, 08 Mayıs 2024
Beğen 2
Ana Sayfa » İlahi Sözleri » Talha Uğurluel-Savaşta Bile İnsandık İlahi Sözleri

Talha Uğurluel-Savaşta Bile İnsandık İlahi Sözleri

Talha Uğurluel-Savaşta Bile İnsandık Sözleri – Talha Uğurluel-Savaşta Bile İnsandık İlahisini Dinle – Talha Uğurluel-Savaşta Bile İnsandık İlahi Sözleri

Şiir/Anlatım Dosyaları, Talha Uğurluel kaleminden yazılan Talha Uğurluel-Savaşta Bile İnsandık İlahisinin Sözlerine aşağıdan okuyabilirsiniz.

Talha Uğurluel-Savaşta Bile İnsandık Sözleri – Talha Uğurluel-Savaşta Bile İnsandık İlahisinin Sözleri

 

Yıllar sonra Çanakkale Valiliği’nden Namık Bey onların destanını şu dizelerle dile getirecektir=
Bir kahraman takım ve de Yahya çavuştular tam üç alayla burada gönülden vuruştular
Düşman tümen sanırdı bu şaheser erleri Allah’ı arzu ettiler akşama kavuştular
Seddülbahir sırtlarında dikkatimizi çeken şeylerden biri de tepeye hâkim bir konuma inşa edilmiş olan İngilizlere ait heles anıtı Çanakkale’de ölen tüm İngiliz askerlerini temsil eden bu anıtın şahsında aklımıza yine bu bölgede meydana gelen bir esir alma hadisesi
Olayı Biz kendi kaynaklarımızdan değil savaştan sonra memlekete olan İngiltere’ye giden ve orada hatıralarını yazan bir İngiliz askerinden öğreniyor Çanakkale hatıralarının Seddülbahir kısmında İngiliz askeri bakın şunları söylüyor=
Çanakkale Savaşı’nda Seddülbahir’deydik yirmi tane esrarengiz vardı ikisi Alman on sekizi Türk askeri. Önce Kara orduları kumandanı Hamilton geldi birliğimizi teftiş etti onun ayrılmasından sonra kumandanımız esirlerin ellerini ve ayaklarını bağlamamız söyledi bağladık sonra şu ilerideki tahta barakaya kapatın dedi kapattık ardından barakayı ateşe verin dedi ateşe verdik.
Az sonra etrafı yanık bir insan kokusu sarmıştı. Onları canlı canlı yakmıştık birkaç hafta sonra ben Türklere esir düştüm aynı akıbetin beni de beklediğini düşünüyordum. Bunlar da bizi canlı canlı yakarlar diyorduk Hâlbuki bizi aldılar savaşın kargaşadan uzak ve emin bir yer olan Kilitbahir Kalesi’nin arkasına götürdüler ve biz Savaş bitene kadar orada futbol oynadık. İngiliz esir işte savaş sonrası bunları yazıyordu onların dün ve bugün herhangi bir savaşta nasıl bir tavır takındıkları tarih şahit ama biz savaşta bile insandık.
Şimdiki hedefimiz düşmanın 25 Nisan sabahı çıkartma yaptığı ikinci bir önemli bölge olan ortaokul Seddülbahir’den Çanakkale yönüne doğru ilerliyor ve bir noktadan sonra sağa girerek Eskihisar tepesine doğru sapıyoruz. Az ilerde bizi geniş bir koy karşılıyor işte burası Çanakkale Kara savaşlarında Fransız çıkartma bölgesi olan morto’dur 25 Nisan’dan itibaren buraya yüklenen Fransızlar önlerinde bir türlü gerilemeyen askerlerimiz karşısında bu koyda o kadar çok ölü bırakmışlardır ki buraya morto ölü koyu adını vereceklerdir zaten Buradaki kayıpları adına inşa ettikleri anıtları morto koyunun hemen üst tarafında görülebilmektedir Eğer bir gün yolunuz morto koyuna düşerse ve vaktiniz de varsa paçalarınızı sıvayıp sığ suya girin ve suyun içindeki kayaları inceleyiniz
Bunların normal birer taş parçası değil ateş gibi yanar bir haldeyken su içinde aniden sönmüş birer demir eriği olduğunu göreceksiniz.
Mehmetçiğin buralardaki gücünü kırmak için haftalarca denizden kıyılara nasıl ateş yağdırdıklarının
en ibretli örneklerinden biri olarak o demir yığınları morta kıyılarında öylece durmaktadır
Artık morto koyundan yukarılara tırmanma zamanı geldi
Hemen üstümüzde Eskihisar Tepesi duruyor ve bu tepenin üzerinde de meşhur Çanakkale Şehitler abidesi ne zaman buraya gelsek hazır ola geçiyor ve en gür sesimizle İstiklal Marşımızı okuyoruz.
Ardından da anıtın altındaki müzeyi ziyaret ediyoruz. Müzedeki vitrin birinin içinde gördüğümüz manzara adeta Kanımızı donduruyor.
Kanlı küçücük bir Kur’an-ı Kerim ve hemen yanında siyah beyaz vesikalık bir asker fotoğrafı görüyoruz
Fotoğrafta görülen askerimiz başından geçen hadiseyi şu cümlelerle anlatıyor=
Düşmana karşı siperlerimizde nöbet halindeydik birden düşman siperinden siyahi bir asker bize doğru yaklaşmaya başladı farklı bir gelişi vardı ama güvenemezdik. Bazen sinsice siperimize yaklaşıyor ve içeriye el bombası atıp kaçıyorlar
Arkadaşlarım bir iki el ateş ettiler vurulmadı ben çektim tam alnından vurmuştum siperimizin önüne kapaklandı ölmüştü çektik içeriye aldık üzerini aramaya başladık sol göğsüne bir kabarıklık vardı elimi soktun çıkardığımda sanki ben onu değil o beni vurmuştu çünkü sol iç cebinden küçük Kur’an-ı Kerim çıkmıştı.
Düşman yapacağını yapmış ve sömürdüğü ülkelerden nice Müslüman halkı halifeyi kurtarmaya gidiyoruz diye kandırıp buralara Kadar getirmişti ve işte şimdi de Müslümanı Müslümana kırdırıyorlardı. Kara Savaşı başladıktan aylar sonra Esat Paşa düşman Cephesi’nde Müslüman askerlerin varlığını keşfeder ve bir sabah namazı vakti sesi güzel 50’ye yakın genci en ön siperlere
dizecek ve onlara=
Evlatlarım şöyle en güzel sesinizle bir ezan okuyunuz diyecektir.
Siperlerimizden lahuti ezan sesleri yükseldikçe karşı seferlerden taşlara sarılı kâğıtlar atılmaya başlanır bizimkiler kâğıtları açıp okurlar kâğıtlarda şöyle yazmaktadır=
Bizler Cezayir’li Tunus’lu Faslı bizler Hintli Müslümanlarız Siz kimsiniz
Askerlerimiz atılan kâğıtların arkalarına gerekli şeyleri yazar ve taşlara sarıp karşı Siperlere gönder
Kâğıtlara şöyle yazmışlardır=
Burası payitaht’ın kapısı bizler de asakir-i Osmaniyiz. Yani burası İstanbul önleridir. Bizler de Osmanlı askerleriyiz demektedirler.
Az sonra karşı siperlerde küçük çaplı İsyan hareketleri baş gösterir ama düşman kalleştir.
Bu isyan eden askerleri geri hizmete alacak ve ardından da tehdit edeceklerdir.
Yerinizde doğru dürüst durun yoksa memleketinizde hanımlarınızın çocuklarınızın durumları iyi olmaz diyeceklerdir.
Aslında düşmanın planlarında Arıburnu’na çıkmak hiçbir zaman olmamıştı. Onlar arkası tamamen düz bir alan olan Kabatepe sahillerine çıkmak istiyorlardı ama yirmi dört Nisan gecesi nasıl olmuşsa olmuş günler evvelden koydukları işaret dubaları yer değiştirmişti. Bundan habersiz olan düşman bu sebeple Gelibolu’da en son çıkılacak yere çıkmak zorunda kalacaktır.
25 Nisan sabahı özellikle Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin çıkarma bölgesi olan sahile günün ilk
ışıkları ile birlikte saldıran düşman askeri daha kıyıya çıktıktan 10-15 adım sonra duvar gibi yarlarla karşılaşacak ve neye uğradıklarını şaşıracaklardır.
Hâlbuki çıkartma kumandanları tayyareler ile günlerdir havadan çıkartma bölgelerini incelemektedir.
Düşmana Arıburnu’nda önce bu yarlar ardından da Mehmetçik dur diyecektir.
Arıburnu sahillerine geldiğimizde kıyıda anzaklara ait bir mezarlık görürüz. Son derece bakımlı olan bu mezarlıkta tüm mezarlar doğuya bakarken arka solda üç tanesinin kıbleye bakması dikkatimizi çekiyor
Yaklaşıp yakından bakıyoruz bir tanesinin üzerindeki yazıları okumaya çalışıyoruz. Müslüman asker Hindistan ordusundan Hüseyin yazıyor. Hüseyin senin ne işin var bunların arasında. Kim bilir belki de kiminle savaştığını bilmeden buraya geldi ve burada öylece kalakaldı.
Aklımıza Osmanlı arşivlerindeki Çanakkale fotoğrafları geliyor. Düşmandan aldığımız esirleri gösteren bir karede yan yana beş esir asker gösteriliyor. Fotoğrafın altında ise Osmanlıca olarak Çanakkale’de aldığımız esirlerden beş çeşit yazıyor. Devamında da sağdan zenci İngiliz Fransız Senegal’li ve Hindu yazıyor işte Mehmet Akif’in şiirindeki kimi Hindu kimi yamyam kimi bilmem ne bela dediği mısralarının karesi.
Anzak koyunu gezerken deniz tarafından eEsen ılık bir rüzgâr yanaklarımızı okşuyor. Bu rüzgârın hafif dokunuşlarıyla 1915’in Gelibolu rüzgârlarını hayal ediyoruz ve o günlerde kurulmuş sinsi bir planın Allah’ın izniyle nasıl akim kaldığını.
Tarihler artık haziran ayını göstermektedir.
İtilaf güçleri 25 Nisan’da başladıkları çıkartmadan bu yana hala doğru dürüst bir başarı elde edebilmiş değillerdir. İngiltere’de Lordlar kamarasında Çanakkale çıkartmasını fikir babası olan Churchill diğer kabine üyeleri tarafından sıkıştırılacaktır. Hani Çanakkale iki günde geçiyorduk aylar oldu çıkartma bölgelerine çakıldık kaldık diyeceklerdir.
Churchill tüm pişkinliği ile geçeceğiz sabredin der.
Nasıl diye sorarlar zehirli gaz kullanacağız der
Bazı üyeler ama derler insana karşı savaş bile olsa zehirli gaz kullanmak doğru değil
Olsun diyecektir onlar zaten insan değil
Ve zehirli gaz varilleri Londra’dan Gelibolu’ya doğru hareket edecektir.
Coğrafya bilgilerimizi biraz yoklayalım
Kıyı rüzgârları hep sıcağa doğru esmektedir yani rüzgâr yazın Karalar sulardan daha sıcak olduğu için karaya kışın ise sular daha ılık olduğu için denize doğru erecektir Çanakkale’de Temmuz ayına girilmiştir karalar yanmaktadır ve tabiatıyla rüzgâr tüm şiddetiyle denizden karaya doğru esmektedir.
Düşmanın planı bu zehirli gazları kıyıdan askerlerimizin üzerine göndermek ve Mehmetçik’i telef etmektir. Düşündükleri gibi de yaparlar günlerce bu haince saldırının provaları yapılır. Hatta zehirli gaz varillerini en ön siperlerden salacak kişiler bu kıyafetleriyle hatıra fotoğrafı çektirmeyi bile ihmal etmezler. Ve beklenen gün gelir sabahın erken saat kalkarlar
Ama kalkmaları ile şok yaşamaları bir olur
Çünkü Rüzgâr düşündüklerinin aksine yön değiştirmiş denizden karaya doğru eserken karadan denize doğru esmeye başlamıştır.
Bu ve bunun gibi daha nice akılla izah edilemeyecek hadise sonrasında Churchill hatıralarına şu cümleleri yazacaktır=
Biz Çanakkale’de Türklerle değil Tanrıyla savaştık ve haliyle de yenildik diyecektir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz